1 Aralık 2013 Pazar

KKUH Eldivenlerim : ]

Merhabalar... : ]
Ve karşınızda yeni cicilerim :))
KKUH Eldivenlerim :P
O da ne derseniz; şimdi ben uydurdum bu ismi;
Kazak Kolu Uzantısı Havasında Eldivenler demek oluyor hiihih :)))
Nasılda güzeller öyle değil mi?
Anneciğimin benim için özel tasarımı oluyorlar.
Eğer sizde benim gibi eldiven kullanırken rahat edemeyen ve de kazağının kollarını elinin yarısına kadar çekipte ısınma çabası içinde olanlardansanız şiddetle tavsiye ediyorum.
Çok rahat ve de el kullanımınızı hiç zorlaştırmıyor...
İlgilenenler için bir süre sonra nasıl yapıldığını öğrenip anlatırım...

Sevgilerimle...



27 Kasım 2013 Çarşamba

Kontrbas İlkooo :)

Merhaba :)

Eeee insanın dayılarında detaylı bir müzik atölyesi olursa olacağı budur :)
Benim tatlı oğlum gibi kendini Kontrbas sanır :))

Efendim kısaca özetlemem gerekirse; geçenlerde kardeşimin yanına gittik. (Bu arada kardeşim ve iki arkadaşı; muhteşem el emeklerini sergiledikleri bir enstrüman atölyesine sahipler. Bu atölyede Ud, Elektro Gitar, Keman başta olmak üzere her türlü müzik aleti ve de tamiratı yapılmaktadır. İlgililere duyurulur)

Neyse bir baktık ki büyükkkk bir kılıf, meğer içinde kontrbas varmış.
Ee bizim bıcırık durur mu?
Durmaz tabi tutturdu " ben bunun içine giricemmm" diye:))
İşte sonuç; uyduruk bir stop motion :)))

Not: Fotoğraf hareketli. Lütfen yüklenmesini bekleyiniz:)

17 Kasım 2013 Pazar

Biraz Daha...

Tamam...
Tamam istediğin buysa gidiyorum dedi kadın...
Bana sırtını döndüğünü görmektense en iyisi gitmek zaten
Sustun sen, tercihini yaptın...
Kendince haklısındır belki...
Ama susarak söylediklerini duydum ben...
Sen öyle anladın dersen de bir gün, deme!
Çünkü anlamama engel olmadın.
Yeter!
Bu bitmek bilmeyen anlamsız inadını sürekli solumak
Ve beni anlamadığını ya da anlamak istemediğini bilmek
Öylesine boğuyor ki artık...
Halbuki boğulmam gereken yer sevgin olmalıydı...
Dikkatli baksaydın eğer, gözlerimde ki hüznü belki görürdün
Aslında ilgiye, şefkate ne kadar çok ihtiyacım olduğunu anlamadıktan sonra..
Ne anlamı var ki zaten, gözlerime bakmasan da olur...
Hatta hiç dönme bana, yorma kendini artık
Yüreğim böylesine sıkışıp kalmışken yıllardan beri
Sen beni bırakıp gitmişsin zaten
Ben fark etmemişim...
Belki de fark etmek istememişim
Sevgisizliğe asla tahammül edemezken
Kör bir kuyunun dibine saplanıp kalmışım
Bir anlasaydın, sana verdiğim değeri bir anlasaydın...
İstediğim bir tek şey vardı...
Defalarca söylemiştim
Bir daha söylemeyeceğim...
Biliyorum zor geldi sana, hayatı paylaşmak
Zor geldi bir kalbe ortak olmak
Belkide suç benimdir ha, gözyaşlarımı içime akıttım izinsiz...
Gizli saklı yaşadım hislerimi...
Dışarıya sadece gereksiz sözcükler kaldı...
Keşke izin vermeseydin be adam...
Omzunu uzatsaydın iş işten geçmeden...
Belki de geçmemiştir...
Belki de hala bir umut vardır...
Belki de bu işte bir hayır vardır...
Sanırım artık elimden gelecek olan çaba değil...
Biraz daha sabır...
Biraz daha...




27 Ağustos 2013 Salı

Ispanaklı Börek :]



Merhabalar... 
Eeee el açma böreğin bence en güzeli ıspanaklısıdır.  Vallahi elinden gelen varsa denesin derim inanılmaz lezzetli :) Hamurumuz diğer tariflerimde ki gibi ama ben yinede bir tekrarlamak istedim. Hadi bakalım kolay gelsin...
Malzemeler 
Hamuru:
4 su br. Un
2 yemek kş. Sirke
3 yemek kş. Sıvıyağ
1 yumurta
Tuz
Ilık su
½ paket eritilmiş margarin
İç Harcı:
1/2 kg ıspanak
2 büyük boy soğan
Karabiber
Tuz
½ çay br. sıvıyağ
Yapılışı: Hamurumuz için öncelikle unu bir kaba koyup ortagsını açıyoruz. Ortasına yumurtayı, sirkeyi yağı ve ılık suyumuzu ekliyoruz. Unun üzerine de tuzu serpiyoruz. (Suyu yumuşak bir hamur elde edebilecek kadar göz kararı kullanıyoruz. Ben 1 su br kadar ilave ediyorum) Sonra yavaş yavaş malzemeleri birbirine karıştırarak güzel bir hamur yoğuruyoruz. İyice yoğurmak önemli ! Sonra üzerini nemli bir bezle örtüp bir saat dinlenmeye bırakıyoruz. O sırada biz ıspanakları ve soğanları küçük küçük doğruyoruz. Soğanları kavuruyoruz. Daha sonra ıspanakları ekliyoruz. Güzelce karıştırıyoruz ve tuzu ve karabiberi de katıp soğumaya bırakıyoruz.
Sıra geldi böreğimizi açmaya:) Hamurumuzu 12 eşit parçaya ayırıyoruz. Parçalardan bir tane alıp tabak büyüklüğünde açıyoruz ve üzerine margarin sürüyoruz. İkinci bir parçayı da aynı şekilde açıp üzerine koyuyoruz. İki kat yufkamızı un serpe serpe incecik olana kadar güzelce açıyoruz. Sonra üzerine pazı saplı harcımızdan yayıyoruz. Yavaşca rulo haline getirip, kendi etrafında sarıyoruz. Ve tepsimize yerleştiriyoruz. Diğerlerin de aynı işlemleri uyguluyoruz. En son üzerlerine yumurta yoğurt karışımı sürüp, önceden ısıtılmış 180 derecelik fırında nar gibi kızarana kadar yaklaşık 35 – 40 dk pişiriyoruz.
Afiyet Olsun :)






12 Ağustos 2013 Pazartesi

12.08 Önemli Bir Gün :]

Selam Kendim;

Sana nasılsın diye sormamın hiçbir manası yok aslında ama yine de bir sormak istedim; belki hislerimin arasında kalmış; kendimden sakladığım, bilmediğim bir şeyler vardır... Varsa lütfen söyle biliyorsun ki her zaman yeniliği sevmişimdir. Herhangi yeni bir hissi daha öğrensem hiç fena olmaz ama tabi üzüntü, stres dışında birşeyler olursa:)

Koca bir seneyi daha devirdik farkındaysan! Öyle şakaya gelecek gibi değil... Çoğu insanın aç açıkta, hasta, işsiz, mutsuz, yalnız geçirdiği koca bir seneyi geçirdik seninle sevgili kendim... Çok şükür ki birkaç ufak tefek pürüz dışında aramızda sorun olmadı.. Memleket meselesi, dış sesler haricinde tabi :( Seninle elimizden geldiğince mutlu olmaya, yardımlaşmaya, paylaşmaya, sevgimizi dağıtmaya çabaladık. Kimi yerine gitti, kimi yerinde kaldı ama olsun biz kendimizden eminiz öyle değil mi? Bilerek isteyerek kimseyi kırmadığımızdan, incitmediğimizden eminsek sorun yok bence...

Bazı zamanlar moralim bozuk oldu ve suratımda iğrenç bir ifade ile dolaştım kabul, ama sen nedenlerini çok iyi biliyorsun, zaten tekrarlamanın ne sana ne de bana bir faydası yok. Bir takım kayıplar yaşadım insanlık adına kimi sağken kayboldu kimi bilinmezliğe doğru ilk adımını attı, üzüntünün en derinini hissettirdi yüreğime biliyorsun... Hayatın cilveleri, yaşanmışlığın kanıtı nede olsa...  Fakat insan yine de dertlenmeden edemiyor...

Vay be dile kolay tam tamına 34 seneyi harcadık acımadan:) Bu koskoca zamanın bana en güzel hediyesi dürüstlük ve gönül zenginliğidir. ( Tabi canım oğlumun haricinde ) Her zaman yetecek kadar para oldu yaşantımda. Fazlası hiçbir evremde olmadı ve olmasında. Yokluk insanı değer bilen yapıyor. Mal için değer göreceğime, ben değer bileyim bundan iyisi yok bence... Ailemden bana kalan en büyük miras bu. Ve inşallah benden de oğluma geçecek... Felsefem; "dışında ki süs için değil, içinde ki gerçek için sevmek" oldu her zaman... Tersini yaptığımı görürseniz anlayın ki devrelerim yanmıştır zaten :P

Bugün evimin her köşesinde tadilat var... Duvarları boyuyoruz, mobilyaları boyuyoruz, koltukların yüzlerini değiştiriyoruz vs. Sanırım bir hayli sürecek bir dağınıklık söz konusu:) Yeni yaşımı evimde ki değişikliklerle karşılamak gerçekten eğlenceli:) Mobilyaların üzerine örttüğümüz naylon pencereden esen rüzgarın esintisiyle incecik bir hışırtı sesi çıkarıyor. Sanki meltem de kumlar uçuşuyor:) Dünden kalan az acılı çiğ köftemi yedim, biraz mideme oturdu ama olsun seviyorum ben onu:) Birde canım Mabel' im söylüyor; "Yine günlerden son yaz, Yine yaşım çocuk..." Bir tek İlke' ciğim yanımda değil, tadilattan sebep anneciğimde kalıyor. Yani emin ve eğlenceli ellerde:) Onun dışında keyfim yerinde...

Sevgili yeni yaşım senden dileğim şu ki; ruhumun ve benliğimin renklerini de  yenilemen... Hayat bana artık toz pembe görünsün istiyorum mesela. Pespembe yanaklı çocuklar görmek istiyorum sokaklarda. Gözlerinin içi gülen kadınlar, anneler görmek istiyorum. Elleri helal ekmek tutan erkekler, babalar görmek istiyorum... Ve kardeşlik, sevgi, saygı en önemlisi de sağlık istiyorum senden....
Bu yaşımı da sevdiklerimin yanında geçirebilmek istiyorum senden...
Onların da dizlerimin dibinde olmasını istiyorum...
Hadi bakalım göreyim seni lütfen yüzümü kara çıkarma olur mu?

Unutma seneye yaş 35 yolun yarısı diyeceğiz seninle, hüzünleneceğiz...
Yine burada buluşuruz inşallah sevgili kendim...
Beni çok seviyorum ve her zaman yanımda olacağım
(Başka türlüsü olurmuş gibi hey allahım ya:))))
Çok alem birisin kızım sen ya muckkkkkk


İşte armağanım; http://www.youtube.com/watch?v=3xgk2UKpiA8



10 Ağustos 2013 Cumartesi

Sal İplerini Kuklaların...



Kıskançlıkla yoğurulmuş bir yürekten
Sevgi dolu gören gözler beklemek,
Sadece beklemek olarak hayatında var olur
Hele de ruhun alıngan, çok değer verense
Üzül, süzül yine de belli etme umutsuzluğunu
Sana uzanan sivri dilin zehrini kabullenme asla
Rayların arasında takılı kalsa da ayağın
Kirliliğe boyun eğmektense,
Ban kalbini kanlı gözyaşlarınla dolu yastığına
Maneviyatı hissetmeyenle vakit kaybetme
Ve git boğul en derin yanlızlığında...
Eminsen sen kendinden
Sen, sen ol yeter daha ne lazım ki yaşaman için...
Sal iplerini kuklaların
Onlar nasıl olsa layıklarıyla sevişecekler her daim
İzle, izle de ne kadar şanslı olduğunu gör...

Özgül

21 Temmuz 2013 Pazar

Yabani Semizotu :]


Merhabalar... 
Sebzenin her hali ve her tonu faydalı değil mi? Ama bence doğal olanı en faydalısı... Yabani semizotu bizim ailede favorilerden biridir. Helede Söğütlüçeşmede 80 yaşlarındaki mavi boncuk gözlü bir teyzenin elceğizleriyle toplayıpta sattığı semizotuysa bu, işin içine birde duygusal boyut giriyor:) Gelelim tarifimize son derece basit;

Malzemeler: 
1 demet semizotu
2 orta boy soğan
2 büyük domates
1/2 çay br. kırık pirinç
Tuz

Yapılışı: Öncelikle otları ayıklayıp iyice yıkıyoruz. Sonra arzu edilen boyutta doğruyoruz. Soğanları ince ince kıyıp sarartıyoruz. Üzerine küp küp doğranmış domatesi ve semizotlarını ekleyip biraz kavuruyoruz. Biraz suyunu salınca üzerine tuz ve pirinci ekliyoruz. Ve pirinçler şişip otlar renk değiştirene kadar pişiriyoruz. Hepsi bu kadar:)
Afiyet olsun....



4 Temmuz 2013 Perşembe

Çilek Reçeli :]


Merhabalar...
Şu görüntüde ki güzelliğe bakar mısınız. Kırmızı ve beyazın o muhteşem birlikteliğine doyum olmuyor bence... Şimdi efendim gelelim bu güzelliğin tarifine ve sonucuna :P Malum çilek reçeli tarif edeceğim ama çok önemli bir ayrıntı var ki oda şu; kendi elceğizlerimle bahçeme ektiğim çileklerin reçeli bu... Öyle kilo kilo değil sadece bir tabakçık oldu ama olsun biz onu tadına vardık mı siz ona bakın:) Önce çilekleri topladım ve güzelce ayıklayıp yıkadım. Minik minik öyle güzeller ve nefis kokuyorlar ki... Yarım kilo kadardı çileğim. Bende 450 gr kadar şeker ekledim... Biraz bekliyoruz hafif sulanması için. Sonra ocağa alıp köpüklerini toplaya toplaya bir güzel kaynatıyoruz. Çileklerin renkleri dönüp yumuşayıncaya kadar pişirip üzerine bir tatlı kaşığı limon suyu döktüm. Gerçi hiç gerek yoktu bırak reçelin bozulmasını bir vardı bir yoktu mübarek :)) İşte geleneği bozmayayım dedim.

Gördüğünüz üzere yanda pişiyor reçelim :) Üzerinde ki köpükleri toplayım onlarıda yedim vallahi :) Eninde sonunda en altta ki bir kase reçel oldu. Mümkün olsaydı da herkese tattırabilseydim...






14 Haziran 2013 Cuma

Kabak Mücveri :]


Merhabalar...
İşte bizim evin vazgeçilmezlerinden biri; mücver :) Ailecek çok seviyor ve kendisini "bu kadarmı lezzetli olunur kardeşim" diyerek dahada lezzetli olabilmesi için gaza getiriyoruz:) Ama tamamen duygusal:) Neyse efendim gelelim tarifimize;

Malzemeler:
2 adet orta boy kabak
Yarım demet kadar maydanoz ya da dereotu
(karışıkta olur farketmez)
2 yumurta
1 su br un
2 yemek kş sıvıyağ
100 gr beyaz peynir
Tuz, Karabiber

Yapılışı: Öncelikle kabakları iyice yıkıyoruz ve geniş bir kabın içine rendeliyoruz. Sonra yeşillikleri ince ince doğrayıp kaba ekliyoruz. Ve sonra diğer malzemeleri de ekleyip iyice karıştırıyoruz. Sonra da tavada biraz yağ kızdırıp bir kaşık yardımıyla mücver hamurumuzdan biraz alıp kızgın yağda kızartıyoruz. Ateş çok yüksek olmasın. (İçininde pişmesi açısından)
Afiyet olsun...

3 Haziran 2013 Pazartesi

AĞAÇ SEVGİSİ Mİ SADECE?

MEMLEKET AYAKLANDI...
İNSANLIĞIN KURAMADIĞI BİRLİK BERABERLİĞİ, AĞAÇLAR GERÇEKLEŞTİRDİ!
AĞAÇ SEVGİSİ TETİKLEDİ ONCA ZAMANIN HAKSIZLIĞINI...
KUSTURDU TÜM BİRİKMİŞLİKLERİ...
ATATÜRKÜMÜZE YAPILAN HAKSIZLIKLARA DAHA FAZLA TAHAMMÜL EDEMEDİK!
PİŞKİNCE KONUŞMASINI SÜRDÜRENLER GÜNÜN BİRİNDE SUSACAK...

HAKKIMIZDA HAYIRLISI...

31 Mayıs 2013 Cuma

Elimden Tutsan Keşke...

Soğuk ve yağmurlu bir gece... Saat yarımı geçmiş... Bizim oğlan çoktan uyumuş ve bende henüz yatmıştım... Günün yorgunluğunun üzerine gözlerimi kapattığım anda rüyalar alemine dalacağımı düşlerken, bir anda
kapının acıklı bir şekilde çalışıyla yerimden sıçradım. O gece annemde bizdeydi.(Çünkü ağır bir bronşit geçirmiştim ve dinlen demişti doktorum...) Annem ve eşim daha uyanıklardı.. Bir anda hepimiz kapıya yöneldik ve eşim o şaşkınlıkla otomatiğe bastı "kim o" demeden. Sonra kapının gözetleme deliğinden baktı ve bu sefer;
 -  Kim o?  dedi.

Korkmuş, doğu şiveli ve ağlamaklı bir kadın sesi:
 - Ağabey komşunuzum, açın lütfen kapıyı !
Bir süre tereddüt ettik, sonra eşim kapıyı açtı. Tereddüt ediyor insan haliyle, çünkü apartman ışığını bile yakmadan yukarı çıkan bir kişi var kapıda... Gecenin köründe nedir ne değildir emin olamıyorsun... Ama ses zorda kalmışlığı yansıtıyorsa dayanamıyorsun kapıyı açıyorsun. Ve içeriye giren kadının fal taşı gibi açılmış gözlerinde ki o korkuyu, çaresizliği; en kötüsü de yapayalnızlığını gördüğün vakitte elin ayağına dolanıyor :( Neden korkmuş, kaçmış? O anlatmadan, sen anlıyorsun aslında olanı biteni... Gözleri sözlerinden önce, alelacele anlatıveriyor her şeyi! Üzerinde pijamalarıyla sokaklara düşmüş... Ve tanımadığı bir eve,  kocasından daha güvenilir olabileceğini düşündüğü tanımadığı insanların olduğu herhangi bir eve girmeyi göze almış! O kadar çaresiz ki; "Öyle de öleceğim böyle de, en azından kocam bildiğim biri olmasın bana zarar veren...  Olmasın ki çocuklarımın gözünden babaları düşüp gitmesin benden sonra" diye düşünüyor belki... Canını değil çocuklarını düşünen zavallı bir ana yüreği... Yıllarca çocuklarının gözü önünde erkeğinden dayak yemek yeterince gururunu incitmiş, yüreğini acıtmış bir ana...

30 Mayıs 2013 Perşembe

Kabak Kalye, Gel de Yeme :]


Merhabalar...
Kabak, ailemizce çok tüketilen bir sebzedir. En çok böreğini, mücverini ve kızartmasını severiz... Ama bu yemekte tadından yenmeyecek bir mükemmellikte oluyor:) Oğlum mis mis diyerek yedi... Herkese tavsiye ediyorum... Bu arada İlke' ciğim kabakların kabuk deseni konusunda bana yardım etti:)

Malzemeler:
1 kg kabak (en çıtırından)
2 orta boy soğan
5-6 diş sarımsak
1 büyük domates
1/2 demet dere otu
1 çay br sıvıyağ (ben ayçiçek ve zeytin yağını karışık kullanıyorum genelde)
1 tatlı kş şeker ve istenilen miktarda tuz
1 su br su

Yapılışı: Soğanları piyazlık, sarımsakları da minik minik doğrayıp yağda sotelemeye başlıyoruz öncelikle. O sırada kabakları ve domatesi güzelce yıkayıp arzu ettiğimiz şekilde doğruyoruz. Soğanlar sararınca kabak ve domatesi ekleyip biraz kavrulmalarını bekliyoruz. Sonra tuzu şekeri ve suyunu ilave edip düdüklüde 10 - 15 dk kadar pişiriyoruz. Piştikten sonra üzerine ince ince doğradığımız dereotunu ekleyip soğuyana kadar tencerede tutuyoruz.
Afiyet olsun...

27 Mayıs 2013 Pazartesi

Sandığınız Dolu mu?

Hiç kimseye yada hiçbir şeye, hak ettiğinden fazla değer vermemek gerektiğine tanık olmak zorunda kalmış olmak ! Evet haklısınız; uzun ve karmaşık gibi görünüyor bu cümle bence de :) Ama verdiği his bu cümlede ki karışıklıktan çok daha fazla gerçekte :( Hani derler ya "elimi verdim kolumu kaptırdım" diye... Bazılarımız genellikle bu mod da yaşıyoruz.
Aslında değer vermek ve değer görmek normal insanlar arasında çok mükemmel bir alışveriştir... Ve de olmazsa olmazıdır insan ilişkilerinin...
Kişiler karakterleriyle, davranışlarıyla değerlenirler gözlerde, kalplerde... Ve yer bulurlar dudaklardan çıkan en güzel kelimelerin içinde :) Ama ne olursa olsun kişi karşısındakine gereğinden fazla değer veriyorsa o zaman kendisinde çoğunlukla harcanmışlıklar, yanlızlıklar olacaktır...

25 Mayıs 2013 Cumartesi

Tapusu Alınmış Bedenler...

Herşey çok güzel başlar; bir kadın ve bir erkek birbirlerini görürler... Herhangi bir yerde ve mekanda, ama doğru ama yanlış bir zamanda... Ve bir kıvılcım oluşur iki yürek arasında... Sanki kelebekler uçuşur karınların da... Gözleri görmez başka hiçbir şeyi, duymaz kulakları başka sesleri... Her anı değerlendirmek ister asla bir kayba imkan tanımazlar... Saat değil salise bile değerlidir birlikte geçirilen... Bir heyecan fırtınasına kapılır her ikiside tüm benliği ile...
İşte bu aşktır...

Artık hep o vardır ve olacaktır onlar için... Sonra onsuz olamayacağını anlar her ikiside ve karar verilir. "Bir yastıkta kocayacağız, evleneceğiz biz" diye herkese ilan edilir, bu yavaştan sevgiye dönüşmeye başlamış aşk :) İki gönül bir olur ve şahitler de tamam derse eğlencelerle, gülmecelerle bazende stresle falan derken bir bakmışsın artık hep o yanında...

Her gün süperdir artık onlar için... Gezmeler tozmalar, paylaşımlar, sevinçler, sevişmelerle doyasıya yaşarlar aşklarını; nasıl olsa artık aşklarının ve bedenlerinin tapusunu almışlardır herkesin gözü önünde! Ve çoğu zamanda; aşkın beslenmezse biteceğinden, külleneceğinden habersizdirler. Özellikle de kadın açısından.  (Haaa temelleri sağlamsa, aşkın yerini sevgi alır ve saygıda varsa uzun yıllar sürer gider iyi kötü... Ama benim değinmek istediğim konu bu değil... Bu konuyu da daha sonra işleyeceğim:)))

Evliliğin ileri aşamalarında olaylar şu şekilde gelişmeye başlar. (Evlilik dışı cinselliği yaşayan uzun süreli ilişkilerde de bu şekilde olur) Aşkın bir kadın yüzü ve birde erkek yüzü vardır. Ve bu çok önemli bir konudur bana göre. Kadın yüz en ince ayrıntısına kadar duygusallığı ve aşkı yaşamayı ister sonra cinsellikle onu tamamlar. Erkek yüz ise ayrıntılarla oyalanmaktan hoşlanmaz "neysek o işte yahu, ikide bir dillendirmenin ne gereği var " modundadır çoğunlukla. Cinselliği de "Acıktığı anda yemeğinin hemen önüne gelmesi" gibi yaşamak ister. Canım cicim böceğim zamanlarını fazlasıyla geride bırakmışlarsa, hele birde çocukları olmuş, aralarında vakit darlığından mecburi açılmalar olmuşsa "Hala mı ilgi bekliyorsun be kadın bunca yıldan sonra? Vazifemizi yerine getireceğiz alt tarafı " düşüncesini kimi zaman içinden, kimi zamanda bangır bangır bağırarak ortama sunar...

23 Mayıs 2013 Perşembe

Az Şey Market :]


Merhabalar....

Bütün çocuklar gibi benim oğlum da tam bir oyuncu:) Ama onun; üşenmeyip, pılıpırtıyı toplayıp, evin altını üstüne getirip; istediği oyunu ya da kendi akıl ettiği oyunu kuran bir annesi var:) Zaman zaman bu oyun kuruculuğum yüzünden; " Aaaa deli ayol bu başka işin mi yok senin" ya da "Öffff bu evin hali ne yaw adım atacak yer kalmamış" veyahut " Bravo sana çocuğunla inanılmaz güzel oyun oynuyorsun, maşallah hiçte üşenmiyorsun" gibi bilimum cümleler duyuyorum. Ama iyisi de kötüsü de pek umurumda değil açıkcası:))) Benim burada tek önemsediğim şey İlke' ciğimin mutluluğu... Gözlerinde ki o heyecanı, sevinci görebilmek:)
Baksanıza nasılda havaya girmiş, sanki gerçekten dükkanında oturuyor gibi öyle değil mi? Aşağıda ki karede de "Az şey market az şey markettttt, ucuzluk burda gelen var mııııı? " diye bağırıyor tatlışım:) Anne, anneanne, baba ve dayıdan oluşan bir grup müşterisi oldu neyse ki bu geçtiğimiz hafta boyunca :) Her seferinde ürünler torbalara konuldu, fişler, insertler vs... Hatta koltukta müşteri servisi bile bekledik :))) Bu arada marketin ismini de kendisi buldu. Çocuk aklı işte içinde az ürün olduğu içinmiş bu isim :)

Ortasında böyle harika, mutlu bir dağınıklık kötü görünüyorsa; o salonda olmasın zaten :) 
Sevgilerimle...



22 Mayıs 2013 Çarşamba

Baloncuklar :]



Merhabalar...
Karşınızda İlke' nin baloncukları :)
Geçenlerde balkonda baloncuklarla bir hayli vakit geçirdik... İnanılmaz zevkli bir oyun bence... Çocukluğumdan beri sevmişimdir bu harika baloncukları... Eee armut dibine düşer demişler :) İşte benim tatlı oğlumda bayılıyor bu harika baloncuklara :) O üfledi ben çektim... Sonra baloncukları yakaladık tekrar üfledik :) Sonra Baloncuk patlatmaca oynadık :) Velhasıl çok eğlenceli vakit geçirdik :) Akan sulardan elleri hamur oldu, sopasını balkondan aşağı düşürdü de ancak bıraktı oynamayı İlke' ciğim:) Ama tabi beni bir baloncuğun içine hapsetmeyi de ihmal etmedi:))


19 Mayıs 2013 Pazar

19 Mayıs...


Öncelikle hepimizin bayramı kutlu ve mutlu olsun diyorum...
Bugünün anlamı tarihte çok büyük ve bugünün anlamı Atatürk' ümüz içinde çok büyük...
Bu yüzden O; bu bayramı izinden gideceğini düşündüğü gerçek Türk gençlerine armağan etmiş! 
Gidenlerimiz var evet, ama O nu yarı yolda bırakanlarımız malesef bir hayli çok :(
Ve bunu görmek insanın yüreğini burkuyor...
Nerede o coşkuyla sevinçle kutladığımız müthiş bayramlar şimdi?
Hep bir ağızdan söylediğimiz marşlar nerede?
Biricik Önderimiz bunun için mi çırpındı da erkenden kara topraklara hapsetti kendini?

Tüm okul hayatım boyunca sen vardın kitaplarımda...
Ben seninle aşık oldum bu vatana küçücük yaşımda...
Her daim düşüncelerimde sen oldun biricik ATAM !
Dünüm de, bugünüm de sen oldun kurduğun bu cumhuriyet oldu... 
Ömrüm yettiğince de senden öte LİDER düşünmeyeceğim ASLA !!!
Bu güzel ülkenin sana düşman zihniyetlerden arınması dileğiyle...

Nurlar içinde yat Atam...
Seni çok seviyor ve özlemle anıyorum...

Evlatlarından biri...
Özgül...


16 Mayıs 2013 Perşembe

Mutlu Olmasını Bilmeli İnsan...

Hayatta mutlu olmasını bilmeli insan...

Mutlu olmalı demiyorum dikkatinizi çekerim! Mutlu olmasını bilmeli diyorum... Mutluluk insanın ayağına kendiliğinden gelmez... Ancak; onu davet ederseniz yerleşir hayatınıza... Ve işte o zaman istendiğini bildiği için  emin olun ki hep sizinledir.

Gözü yüksekte olursa kişinin olmaz; yaşantısı her daim sahte mutluluklarla dolu olacaktır... Sahtelik kokuyorsa elinizde ki mutluluk, bir süre sonra etkisi muhakkak geçecektir. Temeli sağlam olmalı... İnsanın içine işlenmeli adeta bir nakış misali... Kişinin gözlerinin içinden bile farkedilmeli... Ben mutluyum diye haykırabilmeli yüreği insanın... Ve bunu anlatabilmeli karşısında ki bir çift masum bakışa...
Ancak dışa yansıyorsa gerçek olduğu kanıtlanır mutluluğun... İşte o zaman çevresine de saçılır minik tohumları...

Düşünün bakalım çok mu zor mutlu olmak?
Çok mu zor mutluluk sarhoşluğuyla dans etmek?
Bence değil :)
Emin olun ki değil...

Mesela ufacık bir hediyeden mutluluk çıkarabilmeli insan... Ummadığı bir anda eline geçen bir hediyeden... Maddi değerinin olmasına gerek yok bu hediyenin... Sadece içinde barındırdığı hisleri yansıtması önemlidir, sizi mutlu edebilmesi için... "Seni düşünüyorum, çünkü benim için değerlisin" diyorsa yeterlidir... Çünkü insan değer gördüğü sürece mutluluğu daha rahat davet eder ve var olduğunu hisseder... Yalnız, maddi değer sorgulandığında anlamı yok olur gider.. Unutmayın mutluluk zaten para ile satın alınacak birşey değil...

15 Mayıs 2013 Çarşamba

Lezzetlerin En Çekicisi Pattüs :]


Merhabalar...
Şimdi efendim patates denilince benim için akan sular durur. Hangi şekle girerse girsin benim için baş tacıdır... O olmasa ben ne yapardım bilemiyorum :) Tabi en çokta kızartmasını seviyorum... Bol yağda kızartma faslını yıllar önce kapattım... Az yağda tavada kızarmalarını sağlıyorum daha sağlıklı olması açısından.. Aslında ismi patates tava oluyor o zaman olsun, patates olsun da nasıl olursa olsun dedim ya:) Ama ama ama bugünkü haline "b a y ı l d ı m" resmen :))) Çoğunuz biliyordur mutlaka ama ben yinede paylaşmak istedim...
Geçenlerde yemek yemeyi seven birinden dinledim bu tarifi ve bugüne kısmetmiş uygulamak, tatmak... Kendisi de bu yazıyı okuyacaktır mutlaka, buradan sevgilerimi yolluyorum ona :)

Malzemeler:
2 adet orta boy patates
2 çorba kş sıvıyağ
Tuz, kırmızı toz biber, kekik

Yapılışı: Patatesleri arzu ettiğimiz şekilde doğruyoruz. Bir kabın içinde diğer malzemelerle iyice karıştırıp yağlı kağıt serilmiş bir tepsiye döküyoruz. Önceden ısıtılmış 180 derecelik fırında hafif kızarana kadar pişiriyoruz. Ve yiyoruz, sonrada daha varmı acep diye tepsiye bakıyoruz :P
Afiyet olsun...

Tavuk Görünümlü Bayat Ekmek :]


Merhabalar...
Ekmek israfından kaçınmamız gerektiği her fırsatta dile getiriliyor... Yiyeceğimiz kadar ekmek almak en güzeli. Ama malum hemen hemen hepimizin evinde bir parçada olsa bayat ekmek olur. Ve çoğunlukla çöpe gider, onca aç varken :( Şimdi size sunacağım lezzet; tok olan bir çocuğun bile keyifle yediği bir atıştırmalığa dönüşen bir bayat ekmek hikayesidir. Kendisi resmen ailemizde "tavuk görünümlü bayat ekmek" olarak anılıyor artık :) Baksanıza şuna ekmek demeye bin şahit lazım öyle değil mi? Şaka bir yana tadı enfes, kesinlikle yapın ve yiyin :)

Malzemeler:
3 dilim bayat ekmek
1 yumurta
Tuz, kırmızı toz biber, kekik
(Arzu ettiğiniz baharatları kullanabilirsiniz)

Yapılışı: Öncelikle ekmekleri küp küp doğruyoruz. Bir kapta yumurta ve baharatları iyice çırpıyoruz. Ve ekmekleri bu karışımın içine atıp iyice karıştırıyoruz. Hepsinin sığacağı bir tavada az miktarda yağ ile her yönü kızaracak şekilde pişmesini sağlıyoruz. Vallahi aslında yemede yat tabirine pek bir uygun oldular. Ama biz yedik :P Çay saatlerinize inanılmaz bir renk ve lezzet katacak inanın ki... Umarım ki sizlerde denersiniz... Bakın ekmek bile ne kadar mutlu :)
Afiyet Olsun...


Gitmek İstediğiniz Yöne Bakın...

Merhabalar...
Öncelikle şunu söylemek istiyorum; oğlumun ya da diğer çocukların, aslında tüm insanların bilgisayar başında çok fazla vakit geçirmesinden hoşlanmıyorum. (İş ve eğitim haricinde) Tabi arada sırada oyun oynamaktan bende zevk alıyorum yalan değil. (İtiraf etmeliyim ki aslında çok zevk alıyorum, ama irademe hakim olmayı becerebiliyorum neyse ki:))

Bugün oğlum İlke ile birlikte bilgisayarda biraz araba yarışı oynayalım dedik. Ve oynarken birşey farkettim... O da şu ki; arabamı kullanırken gitmek istediğim yöne doğru baktığımda elimin, klavye tuşlarını otomatik olarak kullanmasıydı. Biraz daha açıklık getireyim. Önce arabanın nasıl gittiğini takip ederek oynadım ve sağa sola yalpaladığımı, hatta alakasız yerlere çarptığımı farkettim. Karşıdan gelen arabanın yanından geçmeye çalışırken arabaya bakarsam, ona çarptığımı farkettim. Ve oyun sonuncu olmamla ya da kaza yapmamla sonuçlandı. Fakat doğruca gitmem gereken yöne bakarak, arabamı ve yanımdan gelen geçeni görmeden oynadığımda otomatik olarak oraya yöneliyordum... Hemde çok kolay bir şekilde sürüyordum arabayı. Ve açık ara farkla birincilik elde ettim. Tekrar tekrar denedim bu dediklerimi, sonuç hep aynı oldu.


Şimdi gerçeğe uyarlayalım;
 - YARIŞ: Hayatınız
 - ARABA: Sizsiniz
 - BAKILAN YÖN: İstek, arzu ve hedefleriniz
 - GAZ PEDALI: Pozitiflik, iyilik, hırs ve gayretiniz
 - ENGELLER: Negatiflik, olumsuz düşünceler, karamsar yakınlarınız
 - SONUÇ: Başarılarınız veya başarısızlıklarınız

13 Mayıs 2013 Pazartesi

İçimden Gelmiyor...

İçimden gelmiyor;
Birileri soluksuz kalmışken doyasıya soluk almak
Gıdım gıdım, korkarak soluyorum havayı...
Tutuluyorum sonra...
Neden diyorum;
Hepimize yetecek kadar büyükken dünya,
Hepimize yetecek kadar bolken oksijen
Neden soluksuz kalıyor bazı canlar?
Ha onlar ha biz ne farkımız var?
Onlar yok oldular da biz var mıyız sanki?
Gülümseyemiyorum gönül rahatlığıyla; utancımdan...
Ve ağlayamıyorum; sırf çocuğum görmesin diye...
Çünkü soracak yavrucak; "neden ağlıyorsun anne?"
Ne diyeceğim ona?
"Sen yaşadığın için sevincimden ağlıyorum oğlum" mu?

10 Mayıs 2013 Cuma

Aynalara Işığını Yansıt...

Hayatımızın vazgeçilmezi aynalar... Herkesin kıyısında köşesinde kırıkta olsa mutlaka bir aynası vardır...  Çeşit çeşit, boy boy, renk renktir aynalar... Hatta bazısı 10 kat büyütür sizi... Aman yanlış anlaşılmasın görüntünüzü büyütür yani... Olduğunuzdan heybetli görünseniz de o esnada; aslında bir değişiklik yoktur yine siz olarak kalırsınız.

Ayna; olan ışığı yansıtır sadece... Çirkini güzel yada güzeli çirkin yapmaz, yapamaz. Olduğunuz gibi gösterir sizi... Nasıl görünmek isterseniz öyle gösterir... Sonuçta sizi ikiye katlasa da, bir cam parçasıdır... Çokta medet ummayın yani, neyseniz osunuz bir ayna karşısında... En fazla sahte gülüşünüzü ya da sahte gözyaşınızı gösterir belki... Öyle üstün yetenekleri yoktur...

Aslında keşke olsaydı ne iyi olurdu değil mi? Mesela yalancılığı yansıtabilseydi, dürüstlüğü, sevgiyi, ne bileyim içtenliği ya da kırgınlığı...  O zaman bu mucize karşısında herşey çok daha kolay olurdu.. Hayatımızda ki kişileri rahat rahat secebilirdik ayna süzgecimizden eleyerek... Sen kal, sen git diyebilirdik mesela...
Olmayacak duaya amin denilmez en iyisi normal şartlarımıza geri dönelim :) Ayna duyguları yansıtamayacak bir eşyadır... Öyle masalda ki gibi size bir şeyler söyleme becerisi yoktur. Bir tek gözlerimize bakarsak bir şeyler duyabiliriz aynanın karşısında. O da vicdanımızın sesidir...

Zeytinyağlı Taze Fasulye :]

Merhabalar...
Herkesin bildiği karşı konulmaz lezzet:) Taze her türünü severim... Sevilmeyecek gibi mi arkadaş :) Neyse tarifi birde benden kopya edin bakalım, Her elin lezzeti farklıdır ya hani, belki elimin lezzeti tarife geçmiştir :P Bu yemeğin ve tüm zeytinyağlıların püf noktası bol yağı sevmeleridir... Yoksa küsüp lezzetlerini saklıyorlar benden söylemesi:)

Malzemeler:
1 kg çalı fasulye
2 adet orta boy soğan
2 adet iri domates
7-8 diş sarımsak
Tuz, Şeker
1 çay bar sıvı yağ (Ben ayçiçek ve zeytinyağını karışık kullandım.)

Yapılışı: Fasulyeleri güzelce yıkıyoruz. Sonra boylamasına 3 e ve enlemesine 2 ye bölüyoruz. Tencereye alıyoruz (Dört işlem gerektiren bir yemek gibi durdu dimi:))) Soğanlar yarım piyazlık, sarımsaklar da küçük küçük doğranıp tencerede yerlerini alıyorlar. Domatesleride ister küp küp istersekte rendelenmiş olarak tencereye ekliyoruz. 1,5 tatlı kş tuz ve 2 tatlı kş toz şekerde yanlarına eklenip bir güzel karıştırılıp ocağa alınıyorlar. Pişmek üzere yani, yoksa ocağa karşı bir kırgınlıkları yok :)) Öncelikle altını açıp şöyle bir güzel fokurdamasını sağlıyoruz. Sonra kapağı kapalı bir şekilde kısık ateşte yaklaşık olarak bir yarım saat tutuyoruz. Sonra üzerine 2 su br kadar kaynar su ekleyip tekrar pişmeye bırakıyoruz. Daha sonra altını kapatıp ılınıncaya kadar kapağı kapalı bekliyoruz...
Afiyet olsun...


Evde Piknik :]


Merhabalar...
Bugün tatlı oğlumla pazara gittik... Artık büyüdü ve bana eşlik ediyor... Giderken alacaklarımızın listesini yaptık. Sonra pazara adım atar atmaz; "İşte domates anne hani alacaktın, erik işte alsana" diye gördüğü ilk tezgaha yaklaşmaya çalışıyor akıllı :) Daha pazarın tümünü gezip, fiyatları aklında tutup; sonradan teker teker alma mantığından bihaber yavrucuğum ne yapsın:) Neyse alacaklarımız alındı ve eve döndük. Yemek yemeği boşa harcanan bir vakit olarak gördüğünden kellü bende ona "hadi" dedim "gel seninle piknik yapalım" Tabi çok hoşuna gitti... Zaten gözlerinde ki ışıltıda bunu anlatıyor gördüğünüz üzere:) O ışıltı ki; insanın yorgunluğunu nasılda alıyor üzerinden...

Erikli Soğan Çorbası :]


Merhabalar...
Erik sevmeyeniniz var mıdır bilemem, ama ben erik sevilmez mi diye düşünenlerdenim:) İşte buda çorbası... Rutinden sıkılan ve farklı bir lezzet denemek isteyenlere şiddetle tavsiye ederim. Mayhoş bir tadı var ekşi erik kullanıldığı için. Ve bol soğan ve sarımsak içerdiğinden dolayıda antioksidan görevini başarıyla yerine getiriyor... Bence yapın ve tadın bu lezzeti...

Malzemeler:
2 orta boy soğan
6-7 diş sarımsak
2 domates
10 adet ekşi erik
1/2 çay bar. arpa şehriye
Tuz

Yapılışı: Soğanları piyazlık doğruyoruz. Sarımsakları da küçük küçük doğrayıp yağda iyice kavuruyoruz. Sonra erikleri ve rendelenmiş domatesleri ilave edip bir müddet daha kavuruyoruz. Sonra üzerine 1 lt kadar su ilave ediyoruz. Kaynayınca şehriye ve tuzu ilave ediyoruz. Şehriyeler yumuşadığında çorbamız olmuş demektir. (Şehriye yerine unda ilave edebiliriz.) Bu arada yerken erik çekirdeklerini çıkarmaya üşenecekseniz önceden çıkarın :))
Afiyet olsun...

Tavuk Haşlama :]


Merhabalar...
Bu yemek benim kurtarıcılarımdan biridir.  Aklıma pişirecek birşey gelmediğinde, çoğunlukla bunu yaparım. Hem çok kolay, hem lezzetli hemde besleyici...

Malzemeler:
1/2 kilo tavuk eti (Ben kanat kullandım)
3 orta boy patates
2 orta boy havuç
Taze kekik (kuruda olur)
1 büyük soğan
Tuz, karabiber, limon

Yapılışı: Öncelikle tavukları güzelce yıkıyoruz ve düdüklüde 1 lt kadar su ile haşlanmak üzere ocağa alıyoruz. Tavukların haşlanmasına yakın tencereye irice doğradığımız soğan, patates ve havucu ilave ediyoruz. Tabi tuzu da unutmuyoruz. Piştikten sonra arzu edildiği şekliyle servis ediyoruz. Ben karabiber ve limon tercih ediyoruz. Lezzetine lezzet katıyorlar:)
Afiyet olsun...

6 Mayıs 2013 Pazartesi

Göçebe Hayatlar...


Merhabalar...
Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde çok eskiden göçebelik denen bir yaşam biçimi varmış. Bu yaşamda devamlı farklı yerlerde uyuyan, ama aynı mavilikte ki gökyüzüne uyanan göçebeler varmış... Kap kacaklarını, yataklarını sırtlanır buldukları yerleri yuvaya çevirirlermiş. (Birbirlerinin yuvasını değil, birbirlerine yuva yaparlarmış...) Sevinçlerini, üzüntülerini, tutkularını, huzurlarını yaşayabilmek için oradan oraya göç ederlermiş... Sabit bir yuvaları yokmuş, nerede akşam orada sabah derlermiş... Sıcak soğuk, yağmur çamur onlar için farketmez; nasıl neden diye sormadan, rüzgarda uçan bir tüy kadar hafif giderlermiş oradan oraya... Hemde öyle otobüs, uçak falan değilmiş taşıtları; tabanları ve hayvanlarıymış yalnızca onlara eşlik eden...

4 Mayıs 2013 Cumartesi

Bugün :]

Merhabalar...
Bugün inanılmaz bir 5 saat geçirdim :) Cep telefonum olmadan 5 saat YAŞADIM. Çok enteresan bir deneyimdi gerçekten. Sabah sınavım vardı ve telefonu binaya sokmamız yasaktı. Emanet edeceğim biri olmayınca yanıma almadım. Ve saatten habersiz, zamanı hissederek vakit geçirmenin ne kadar güzel olduğunun farkına varma ayrıcalığını yaşadım.. Malum telefon herşeyimiz olmuş saat bile yok kolumda:P Her ne kadar çalışmadığım konulardan oluşan 80 adet soruyu zorla kafamı vermeye çalışarak çözmekle (malum evde ki gibi kafanı başka yerlere kaydıramıyorsun; çünkü 120 dk verilmiş) ve insanoğlunun İstanbul içerisinde oradan oraya nasıl eziyet çekerek ulaşmaya çalıştığını izlemekle geçirmiş olsamda yinede güzeldi... Müzik dinlemeden oradan oraya gitmeye katlanmış olsamda güzeldi... 09:30 da ki sınava 1 saat önceden gidipte okulun bahçesinde boş boş beklemiş olsamda güzeldi... Kuşların sabah cıvıltılarını dinlememişim ne zamandır, farkına vardım. Nasılda güzellermiş :)

 " İstanbul' u dinliyorum gözlerim kapalı... " derken
mod anında değişiyor; " oradan biri diyor ki aç gözünü lan" :)))
Bu şiirin bu şekilde katledilişine yıllar öncesinde hem kızmış hemde ister istemez gülmüştüm.. Ama doğru söylenmiş yalan değil...
Sanırım arada bir, saatsiz ve telefonsuz herhangi bir yerde olmak, O vakti istediğin şekilde yaşamak lazım... İster tek başına istersen sevdiklerinle, veyahutta seni sevenlerle...
Her neyse yarın sabahta sınavım var kaçtım ben :)
Sevgilerimle...

3 Mayıs 2013 Cuma

Hapır Küpür Kahvaltı :]


Merhabalar...
Malum insanoğlu her gün aynılıktan sıkılıyor. Çocuğunuzda kahvaltı faslından sıkıldıysa; ona yediklerini böyle farklı şekilde sunarak iştahını artırabilirsiniz. Bakın benim afacanıma 1 saat süren faslı 20 dk da bitirdi :)) 
Bir dilim kızarmış ekmeğe tereyağı sürdüm ve sekiz parçaya böldüm. Üzerlerine omlet, salam ve peynir koydum. Kürdanla da  işi bağladım:))) Geriye hapır küpür yenmeleri kaldı:))))





30 Nisan 2013 Salı

Baowwww Kükremem Geldi :]

Burcumu ve kendimi seviyorum arkadaş :)

"paraya dayalı bölümler ve pahalı hediyeler konusu" haricinde bayağı beni anlatıyor :)

Tamamen bana uyan bölümlerin altını çizdim, akıllı olun yani ;D

O kadar da zor değilim...



  
Aslan burcundan bir kadını beğeniyor veya seviyorsanız her şeyden önce ona dürüst davranmanızı tavsiye edeceğiz. Çünkü bu kadın yalan dolan gibi şeylerden nefret eder. Kendisi çok mert olduğu için sizden de aynı şekilde mertlik bekleyecektir. Küçük bir yalanınızı yakaladığı an birden parlayabileceğini de söyleyelim. Böyle aldatılmak ona çok ağır gelecektir.


İlişkiler Adına...


Bir adım attığında; sana 10 adım atacağını bile bile, hala bildiğini okuyorsan artık onu önemsemiyor olmalısın... Senden istediği sevgiyi, ilgiyi ve şefkati veremiyorsan, noktanı koymuş olmalısın...  
Sırf rahatın, bencilliğin için kalp kırıp, birde üste çıkıyorsan onu kaybetmekten korkmuyor olmalısın... Bence yaşadığın sevgi değil alışkanlıktır, kendini kandırmamalısın...

26 Nisan 2013 Cuma

Pizza, Hemde En Pastanesinden :]


Merhabalar...
Bunlar onlar... Evet evet pastanede ki muhteşem pizzaların ta kendisi:) En çok sevdiğim tat birleşimlerinden biri olan domates, peynir, biber üçlüsünü bünyesinde en iyi barındıran hamur ödülüne layık görüldü midem tarafından :P Şiddetle tavsiye ediyorum, yemeyinde yanında yatın kokusunu içinize çekin :)))

25 Nisan 2013 Perşembe

Ekşili Sulu Köfte :]


Merhabalar...
Huzurlarınızda en sevdiğim lezzetlerden biri; ekşili sulu köfte... El bilek sinirleri sinirlenmiş haldeyken insanın canı bu yemeği istermi kardeşim :P Ama can bu çekiyor işte :) Köftelerin elde minik minik yuvarlanması haricinde gayet basit ve göze hitap eden bir yemek bence... Gelelim tarifimize;

23 Nisan 2013 Salı

23 Nisan Kutlu Olsun :]


Merhabalar...
23 Nisan; Ulu Önderimizin, Atamızın tüm dünya çocuklarına armağan ettiği o büyülü gün... Bu güzel gün içimde bir yerlerde  tüm çoskusuyla duruyor... Kendim çocuktum sevinirdim, şimdi kendim ve çocuğum için seviniyorum böyle muhteşem bir armağanımız, mutlu olmak için çok ama çok önemli bir nedenimiz var diye... Atamızın koskoca bir ulusun egemenliğini çocuklara armağan etmesi inanılmaz bir olay.... Neden çocuklar; çünkü onlar gelecek, çünkü onlar taptaze, kin tutmamış, kardeşliği unutmamış... Çünkü onlar sevinmesini biliyorlar... Şiir okurken gerçekten içlerinden gelerek haykırıyorlar; Bugün 23 Nisan, Neşe Doluyor İnsan diye... Vatan Aşkı, Bayrağımız bugün daha bir anlam kazanıyor yüreklerimizde... Ve her geçen senede çoğalıyor...
Tüm çocuklarımızın ve çocukluğun tadını unutmamış büyüklerimizin bayramı kutlu ve mutlu olsun...
Çocuklarımızın milli bayramlarını; bizlerinki gibi böyle içten manalı bir şekilde her daim kutlayabilmeleri dileğiyle....
Ulu önder Atatürk' ümüzün Yolunda Yürüyebilmeleri Dileğiyle....

Gelin hep birlikte yeniden ant içelim;

TÜRKÜM
DOĞRUYUM

ÇALIŞKANIM
İLKEM; KÜÇÜKLERİMİ KORUMAK
BÜYÜKLERİMİ SAYMAK
YURDUMU, MİLLETİMİ ÖZÜMDEN ÇOK SEVMEKTİR.

ÜLKÜM YÜKSELMEK İLERİ GİTMEKTİR.
EY BÜYÜK ATATÜRK;
AÇTIĞIN YOLDA, GÖSTERDİĞİN HEDEFE
DURMADAN YÜRÜYECEĞİME
ANT İÇERİM !
VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN...
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE !!

Sevgilerimle...

Çiğ Tanesi Gibi

Bazen ustaca atamazsın adımlarını Hislerinle ve telaşla hareket ettiğinde Sendelersin ister istemez Ve fark edilir bu kimilerinc...