31 Mayıs 2013 Cuma

Elimden Tutsan Keşke...

Soğuk ve yağmurlu bir gece... Saat yarımı geçmiş... Bizim oğlan çoktan uyumuş ve bende henüz yatmıştım... Günün yorgunluğunun üzerine gözlerimi kapattığım anda rüyalar alemine dalacağımı düşlerken, bir anda
kapının acıklı bir şekilde çalışıyla yerimden sıçradım. O gece annemde bizdeydi.(Çünkü ağır bir bronşit geçirmiştim ve dinlen demişti doktorum...) Annem ve eşim daha uyanıklardı.. Bir anda hepimiz kapıya yöneldik ve eşim o şaşkınlıkla otomatiğe bastı "kim o" demeden. Sonra kapının gözetleme deliğinden baktı ve bu sefer;
 -  Kim o?  dedi.

Korkmuş, doğu şiveli ve ağlamaklı bir kadın sesi:
 - Ağabey komşunuzum, açın lütfen kapıyı !
Bir süre tereddüt ettik, sonra eşim kapıyı açtı. Tereddüt ediyor insan haliyle, çünkü apartman ışığını bile yakmadan yukarı çıkan bir kişi var kapıda... Gecenin köründe nedir ne değildir emin olamıyorsun... Ama ses zorda kalmışlığı yansıtıyorsa dayanamıyorsun kapıyı açıyorsun. Ve içeriye giren kadının fal taşı gibi açılmış gözlerinde ki o korkuyu, çaresizliği; en kötüsü de yapayalnızlığını gördüğün vakitte elin ayağına dolanıyor :( Neden korkmuş, kaçmış? O anlatmadan, sen anlıyorsun aslında olanı biteni... Gözleri sözlerinden önce, alelacele anlatıveriyor her şeyi! Üzerinde pijamalarıyla sokaklara düşmüş... Ve tanımadığı bir eve,  kocasından daha güvenilir olabileceğini düşündüğü tanımadığı insanların olduğu herhangi bir eve girmeyi göze almış! O kadar çaresiz ki; "Öyle de öleceğim böyle de, en azından kocam bildiğim biri olmasın bana zarar veren...  Olmasın ki çocuklarımın gözünden babaları düşüp gitmesin benden sonra" diye düşünüyor belki... Canını değil çocuklarını düşünen zavallı bir ana yüreği... Yıllarca çocuklarının gözü önünde erkeğinden dayak yemek yeterince gururunu incitmiş, yüreğini acıtmış bir ana...

30 Mayıs 2013 Perşembe

Kabak Kalye, Gel de Yeme :]


Merhabalar...
Kabak, ailemizce çok tüketilen bir sebzedir. En çok böreğini, mücverini ve kızartmasını severiz... Ama bu yemekte tadından yenmeyecek bir mükemmellikte oluyor:) Oğlum mis mis diyerek yedi... Herkese tavsiye ediyorum... Bu arada İlke' ciğim kabakların kabuk deseni konusunda bana yardım etti:)

Malzemeler:
1 kg kabak (en çıtırından)
2 orta boy soğan
5-6 diş sarımsak
1 büyük domates
1/2 demet dere otu
1 çay br sıvıyağ (ben ayçiçek ve zeytin yağını karışık kullanıyorum genelde)
1 tatlı kş şeker ve istenilen miktarda tuz
1 su br su

Yapılışı: Soğanları piyazlık, sarımsakları da minik minik doğrayıp yağda sotelemeye başlıyoruz öncelikle. O sırada kabakları ve domatesi güzelce yıkayıp arzu ettiğimiz şekilde doğruyoruz. Soğanlar sararınca kabak ve domatesi ekleyip biraz kavrulmalarını bekliyoruz. Sonra tuzu şekeri ve suyunu ilave edip düdüklüde 10 - 15 dk kadar pişiriyoruz. Piştikten sonra üzerine ince ince doğradığımız dereotunu ekleyip soğuyana kadar tencerede tutuyoruz.
Afiyet olsun...

27 Mayıs 2013 Pazartesi

Sandığınız Dolu mu?

Hiç kimseye yada hiçbir şeye, hak ettiğinden fazla değer vermemek gerektiğine tanık olmak zorunda kalmış olmak ! Evet haklısınız; uzun ve karmaşık gibi görünüyor bu cümle bence de :) Ama verdiği his bu cümlede ki karışıklıktan çok daha fazla gerçekte :( Hani derler ya "elimi verdim kolumu kaptırdım" diye... Bazılarımız genellikle bu mod da yaşıyoruz.
Aslında değer vermek ve değer görmek normal insanlar arasında çok mükemmel bir alışveriştir... Ve de olmazsa olmazıdır insan ilişkilerinin...
Kişiler karakterleriyle, davranışlarıyla değerlenirler gözlerde, kalplerde... Ve yer bulurlar dudaklardan çıkan en güzel kelimelerin içinde :) Ama ne olursa olsun kişi karşısındakine gereğinden fazla değer veriyorsa o zaman kendisinde çoğunlukla harcanmışlıklar, yanlızlıklar olacaktır...

25 Mayıs 2013 Cumartesi

Tapusu Alınmış Bedenler...

Herşey çok güzel başlar; bir kadın ve bir erkek birbirlerini görürler... Herhangi bir yerde ve mekanda, ama doğru ama yanlış bir zamanda... Ve bir kıvılcım oluşur iki yürek arasında... Sanki kelebekler uçuşur karınların da... Gözleri görmez başka hiçbir şeyi, duymaz kulakları başka sesleri... Her anı değerlendirmek ister asla bir kayba imkan tanımazlar... Saat değil salise bile değerlidir birlikte geçirilen... Bir heyecan fırtınasına kapılır her ikiside tüm benliği ile...
İşte bu aşktır...

Artık hep o vardır ve olacaktır onlar için... Sonra onsuz olamayacağını anlar her ikiside ve karar verilir. "Bir yastıkta kocayacağız, evleneceğiz biz" diye herkese ilan edilir, bu yavaştan sevgiye dönüşmeye başlamış aşk :) İki gönül bir olur ve şahitler de tamam derse eğlencelerle, gülmecelerle bazende stresle falan derken bir bakmışsın artık hep o yanında...

Her gün süperdir artık onlar için... Gezmeler tozmalar, paylaşımlar, sevinçler, sevişmelerle doyasıya yaşarlar aşklarını; nasıl olsa artık aşklarının ve bedenlerinin tapusunu almışlardır herkesin gözü önünde! Ve çoğu zamanda; aşkın beslenmezse biteceğinden, külleneceğinden habersizdirler. Özellikle de kadın açısından.  (Haaa temelleri sağlamsa, aşkın yerini sevgi alır ve saygıda varsa uzun yıllar sürer gider iyi kötü... Ama benim değinmek istediğim konu bu değil... Bu konuyu da daha sonra işleyeceğim:)))

Evliliğin ileri aşamalarında olaylar şu şekilde gelişmeye başlar. (Evlilik dışı cinselliği yaşayan uzun süreli ilişkilerde de bu şekilde olur) Aşkın bir kadın yüzü ve birde erkek yüzü vardır. Ve bu çok önemli bir konudur bana göre. Kadın yüz en ince ayrıntısına kadar duygusallığı ve aşkı yaşamayı ister sonra cinsellikle onu tamamlar. Erkek yüz ise ayrıntılarla oyalanmaktan hoşlanmaz "neysek o işte yahu, ikide bir dillendirmenin ne gereği var " modundadır çoğunlukla. Cinselliği de "Acıktığı anda yemeğinin hemen önüne gelmesi" gibi yaşamak ister. Canım cicim böceğim zamanlarını fazlasıyla geride bırakmışlarsa, hele birde çocukları olmuş, aralarında vakit darlığından mecburi açılmalar olmuşsa "Hala mı ilgi bekliyorsun be kadın bunca yıldan sonra? Vazifemizi yerine getireceğiz alt tarafı " düşüncesini kimi zaman içinden, kimi zamanda bangır bangır bağırarak ortama sunar...

23 Mayıs 2013 Perşembe

Az Şey Market :]


Merhabalar....

Bütün çocuklar gibi benim oğlum da tam bir oyuncu:) Ama onun; üşenmeyip, pılıpırtıyı toplayıp, evin altını üstüne getirip; istediği oyunu ya da kendi akıl ettiği oyunu kuran bir annesi var:) Zaman zaman bu oyun kuruculuğum yüzünden; " Aaaa deli ayol bu başka işin mi yok senin" ya da "Öffff bu evin hali ne yaw adım atacak yer kalmamış" veyahut " Bravo sana çocuğunla inanılmaz güzel oyun oynuyorsun, maşallah hiçte üşenmiyorsun" gibi bilimum cümleler duyuyorum. Ama iyisi de kötüsü de pek umurumda değil açıkcası:))) Benim burada tek önemsediğim şey İlke' ciğimin mutluluğu... Gözlerinde ki o heyecanı, sevinci görebilmek:)
Baksanıza nasılda havaya girmiş, sanki gerçekten dükkanında oturuyor gibi öyle değil mi? Aşağıda ki karede de "Az şey market az şey markettttt, ucuzluk burda gelen var mııııı? " diye bağırıyor tatlışım:) Anne, anneanne, baba ve dayıdan oluşan bir grup müşterisi oldu neyse ki bu geçtiğimiz hafta boyunca :) Her seferinde ürünler torbalara konuldu, fişler, insertler vs... Hatta koltukta müşteri servisi bile bekledik :))) Bu arada marketin ismini de kendisi buldu. Çocuk aklı işte içinde az ürün olduğu içinmiş bu isim :)

Ortasında böyle harika, mutlu bir dağınıklık kötü görünüyorsa; o salonda olmasın zaten :) 
Sevgilerimle...



22 Mayıs 2013 Çarşamba

Baloncuklar :]



Merhabalar...
Karşınızda İlke' nin baloncukları :)
Geçenlerde balkonda baloncuklarla bir hayli vakit geçirdik... İnanılmaz zevkli bir oyun bence... Çocukluğumdan beri sevmişimdir bu harika baloncukları... Eee armut dibine düşer demişler :) İşte benim tatlı oğlumda bayılıyor bu harika baloncuklara :) O üfledi ben çektim... Sonra baloncukları yakaladık tekrar üfledik :) Sonra Baloncuk patlatmaca oynadık :) Velhasıl çok eğlenceli vakit geçirdik :) Akan sulardan elleri hamur oldu, sopasını balkondan aşağı düşürdü de ancak bıraktı oynamayı İlke' ciğim:) Ama tabi beni bir baloncuğun içine hapsetmeyi de ihmal etmedi:))


19 Mayıs 2013 Pazar

19 Mayıs...


Öncelikle hepimizin bayramı kutlu ve mutlu olsun diyorum...
Bugünün anlamı tarihte çok büyük ve bugünün anlamı Atatürk' ümüz içinde çok büyük...
Bu yüzden O; bu bayramı izinden gideceğini düşündüğü gerçek Türk gençlerine armağan etmiş! 
Gidenlerimiz var evet, ama O nu yarı yolda bırakanlarımız malesef bir hayli çok :(
Ve bunu görmek insanın yüreğini burkuyor...
Nerede o coşkuyla sevinçle kutladığımız müthiş bayramlar şimdi?
Hep bir ağızdan söylediğimiz marşlar nerede?
Biricik Önderimiz bunun için mi çırpındı da erkenden kara topraklara hapsetti kendini?

Tüm okul hayatım boyunca sen vardın kitaplarımda...
Ben seninle aşık oldum bu vatana küçücük yaşımda...
Her daim düşüncelerimde sen oldun biricik ATAM !
Dünüm de, bugünüm de sen oldun kurduğun bu cumhuriyet oldu... 
Ömrüm yettiğince de senden öte LİDER düşünmeyeceğim ASLA !!!
Bu güzel ülkenin sana düşman zihniyetlerden arınması dileğiyle...

Nurlar içinde yat Atam...
Seni çok seviyor ve özlemle anıyorum...

Evlatlarından biri...
Özgül...


16 Mayıs 2013 Perşembe

Mutlu Olmasını Bilmeli İnsan...

Hayatta mutlu olmasını bilmeli insan...

Mutlu olmalı demiyorum dikkatinizi çekerim! Mutlu olmasını bilmeli diyorum... Mutluluk insanın ayağına kendiliğinden gelmez... Ancak; onu davet ederseniz yerleşir hayatınıza... Ve işte o zaman istendiğini bildiği için  emin olun ki hep sizinledir.

Gözü yüksekte olursa kişinin olmaz; yaşantısı her daim sahte mutluluklarla dolu olacaktır... Sahtelik kokuyorsa elinizde ki mutluluk, bir süre sonra etkisi muhakkak geçecektir. Temeli sağlam olmalı... İnsanın içine işlenmeli adeta bir nakış misali... Kişinin gözlerinin içinden bile farkedilmeli... Ben mutluyum diye haykırabilmeli yüreği insanın... Ve bunu anlatabilmeli karşısında ki bir çift masum bakışa...
Ancak dışa yansıyorsa gerçek olduğu kanıtlanır mutluluğun... İşte o zaman çevresine de saçılır minik tohumları...

Düşünün bakalım çok mu zor mutlu olmak?
Çok mu zor mutluluk sarhoşluğuyla dans etmek?
Bence değil :)
Emin olun ki değil...

Mesela ufacık bir hediyeden mutluluk çıkarabilmeli insan... Ummadığı bir anda eline geçen bir hediyeden... Maddi değerinin olmasına gerek yok bu hediyenin... Sadece içinde barındırdığı hisleri yansıtması önemlidir, sizi mutlu edebilmesi için... "Seni düşünüyorum, çünkü benim için değerlisin" diyorsa yeterlidir... Çünkü insan değer gördüğü sürece mutluluğu daha rahat davet eder ve var olduğunu hisseder... Yalnız, maddi değer sorgulandığında anlamı yok olur gider.. Unutmayın mutluluk zaten para ile satın alınacak birşey değil...

15 Mayıs 2013 Çarşamba

Lezzetlerin En Çekicisi Pattüs :]


Merhabalar...
Şimdi efendim patates denilince benim için akan sular durur. Hangi şekle girerse girsin benim için baş tacıdır... O olmasa ben ne yapardım bilemiyorum :) Tabi en çokta kızartmasını seviyorum... Bol yağda kızartma faslını yıllar önce kapattım... Az yağda tavada kızarmalarını sağlıyorum daha sağlıklı olması açısından.. Aslında ismi patates tava oluyor o zaman olsun, patates olsun da nasıl olursa olsun dedim ya:) Ama ama ama bugünkü haline "b a y ı l d ı m" resmen :))) Çoğunuz biliyordur mutlaka ama ben yinede paylaşmak istedim...
Geçenlerde yemek yemeyi seven birinden dinledim bu tarifi ve bugüne kısmetmiş uygulamak, tatmak... Kendisi de bu yazıyı okuyacaktır mutlaka, buradan sevgilerimi yolluyorum ona :)

Malzemeler:
2 adet orta boy patates
2 çorba kş sıvıyağ
Tuz, kırmızı toz biber, kekik

Yapılışı: Patatesleri arzu ettiğimiz şekilde doğruyoruz. Bir kabın içinde diğer malzemelerle iyice karıştırıp yağlı kağıt serilmiş bir tepsiye döküyoruz. Önceden ısıtılmış 180 derecelik fırında hafif kızarana kadar pişiriyoruz. Ve yiyoruz, sonrada daha varmı acep diye tepsiye bakıyoruz :P
Afiyet olsun...

Tavuk Görünümlü Bayat Ekmek :]


Merhabalar...
Ekmek israfından kaçınmamız gerektiği her fırsatta dile getiriliyor... Yiyeceğimiz kadar ekmek almak en güzeli. Ama malum hemen hemen hepimizin evinde bir parçada olsa bayat ekmek olur. Ve çoğunlukla çöpe gider, onca aç varken :( Şimdi size sunacağım lezzet; tok olan bir çocuğun bile keyifle yediği bir atıştırmalığa dönüşen bir bayat ekmek hikayesidir. Kendisi resmen ailemizde "tavuk görünümlü bayat ekmek" olarak anılıyor artık :) Baksanıza şuna ekmek demeye bin şahit lazım öyle değil mi? Şaka bir yana tadı enfes, kesinlikle yapın ve yiyin :)

Malzemeler:
3 dilim bayat ekmek
1 yumurta
Tuz, kırmızı toz biber, kekik
(Arzu ettiğiniz baharatları kullanabilirsiniz)

Yapılışı: Öncelikle ekmekleri küp küp doğruyoruz. Bir kapta yumurta ve baharatları iyice çırpıyoruz. Ve ekmekleri bu karışımın içine atıp iyice karıştırıyoruz. Hepsinin sığacağı bir tavada az miktarda yağ ile her yönü kızaracak şekilde pişmesini sağlıyoruz. Vallahi aslında yemede yat tabirine pek bir uygun oldular. Ama biz yedik :P Çay saatlerinize inanılmaz bir renk ve lezzet katacak inanın ki... Umarım ki sizlerde denersiniz... Bakın ekmek bile ne kadar mutlu :)
Afiyet Olsun...


Gitmek İstediğiniz Yöne Bakın...

Merhabalar...
Öncelikle şunu söylemek istiyorum; oğlumun ya da diğer çocukların, aslında tüm insanların bilgisayar başında çok fazla vakit geçirmesinden hoşlanmıyorum. (İş ve eğitim haricinde) Tabi arada sırada oyun oynamaktan bende zevk alıyorum yalan değil. (İtiraf etmeliyim ki aslında çok zevk alıyorum, ama irademe hakim olmayı becerebiliyorum neyse ki:))

Bugün oğlum İlke ile birlikte bilgisayarda biraz araba yarışı oynayalım dedik. Ve oynarken birşey farkettim... O da şu ki; arabamı kullanırken gitmek istediğim yöne doğru baktığımda elimin, klavye tuşlarını otomatik olarak kullanmasıydı. Biraz daha açıklık getireyim. Önce arabanın nasıl gittiğini takip ederek oynadım ve sağa sola yalpaladığımı, hatta alakasız yerlere çarptığımı farkettim. Karşıdan gelen arabanın yanından geçmeye çalışırken arabaya bakarsam, ona çarptığımı farkettim. Ve oyun sonuncu olmamla ya da kaza yapmamla sonuçlandı. Fakat doğruca gitmem gereken yöne bakarak, arabamı ve yanımdan gelen geçeni görmeden oynadığımda otomatik olarak oraya yöneliyordum... Hemde çok kolay bir şekilde sürüyordum arabayı. Ve açık ara farkla birincilik elde ettim. Tekrar tekrar denedim bu dediklerimi, sonuç hep aynı oldu.


Şimdi gerçeğe uyarlayalım;
 - YARIŞ: Hayatınız
 - ARABA: Sizsiniz
 - BAKILAN YÖN: İstek, arzu ve hedefleriniz
 - GAZ PEDALI: Pozitiflik, iyilik, hırs ve gayretiniz
 - ENGELLER: Negatiflik, olumsuz düşünceler, karamsar yakınlarınız
 - SONUÇ: Başarılarınız veya başarısızlıklarınız

13 Mayıs 2013 Pazartesi

İçimden Gelmiyor...

İçimden gelmiyor;
Birileri soluksuz kalmışken doyasıya soluk almak
Gıdım gıdım, korkarak soluyorum havayı...
Tutuluyorum sonra...
Neden diyorum;
Hepimize yetecek kadar büyükken dünya,
Hepimize yetecek kadar bolken oksijen
Neden soluksuz kalıyor bazı canlar?
Ha onlar ha biz ne farkımız var?
Onlar yok oldular da biz var mıyız sanki?
Gülümseyemiyorum gönül rahatlığıyla; utancımdan...
Ve ağlayamıyorum; sırf çocuğum görmesin diye...
Çünkü soracak yavrucak; "neden ağlıyorsun anne?"
Ne diyeceğim ona?
"Sen yaşadığın için sevincimden ağlıyorum oğlum" mu?

10 Mayıs 2013 Cuma

Aynalara Işığını Yansıt...

Hayatımızın vazgeçilmezi aynalar... Herkesin kıyısında köşesinde kırıkta olsa mutlaka bir aynası vardır...  Çeşit çeşit, boy boy, renk renktir aynalar... Hatta bazısı 10 kat büyütür sizi... Aman yanlış anlaşılmasın görüntünüzü büyütür yani... Olduğunuzdan heybetli görünseniz de o esnada; aslında bir değişiklik yoktur yine siz olarak kalırsınız.

Ayna; olan ışığı yansıtır sadece... Çirkini güzel yada güzeli çirkin yapmaz, yapamaz. Olduğunuz gibi gösterir sizi... Nasıl görünmek isterseniz öyle gösterir... Sonuçta sizi ikiye katlasa da, bir cam parçasıdır... Çokta medet ummayın yani, neyseniz osunuz bir ayna karşısında... En fazla sahte gülüşünüzü ya da sahte gözyaşınızı gösterir belki... Öyle üstün yetenekleri yoktur...

Aslında keşke olsaydı ne iyi olurdu değil mi? Mesela yalancılığı yansıtabilseydi, dürüstlüğü, sevgiyi, ne bileyim içtenliği ya da kırgınlığı...  O zaman bu mucize karşısında herşey çok daha kolay olurdu.. Hayatımızda ki kişileri rahat rahat secebilirdik ayna süzgecimizden eleyerek... Sen kal, sen git diyebilirdik mesela...
Olmayacak duaya amin denilmez en iyisi normal şartlarımıza geri dönelim :) Ayna duyguları yansıtamayacak bir eşyadır... Öyle masalda ki gibi size bir şeyler söyleme becerisi yoktur. Bir tek gözlerimize bakarsak bir şeyler duyabiliriz aynanın karşısında. O da vicdanımızın sesidir...

Zeytinyağlı Taze Fasulye :]

Merhabalar...
Herkesin bildiği karşı konulmaz lezzet:) Taze her türünü severim... Sevilmeyecek gibi mi arkadaş :) Neyse tarifi birde benden kopya edin bakalım, Her elin lezzeti farklıdır ya hani, belki elimin lezzeti tarife geçmiştir :P Bu yemeğin ve tüm zeytinyağlıların püf noktası bol yağı sevmeleridir... Yoksa küsüp lezzetlerini saklıyorlar benden söylemesi:)

Malzemeler:
1 kg çalı fasulye
2 adet orta boy soğan
2 adet iri domates
7-8 diş sarımsak
Tuz, Şeker
1 çay bar sıvı yağ (Ben ayçiçek ve zeytinyağını karışık kullandım.)

Yapılışı: Fasulyeleri güzelce yıkıyoruz. Sonra boylamasına 3 e ve enlemesine 2 ye bölüyoruz. Tencereye alıyoruz (Dört işlem gerektiren bir yemek gibi durdu dimi:))) Soğanlar yarım piyazlık, sarımsaklar da küçük küçük doğranıp tencerede yerlerini alıyorlar. Domatesleride ister küp küp istersekte rendelenmiş olarak tencereye ekliyoruz. 1,5 tatlı kş tuz ve 2 tatlı kş toz şekerde yanlarına eklenip bir güzel karıştırılıp ocağa alınıyorlar. Pişmek üzere yani, yoksa ocağa karşı bir kırgınlıkları yok :)) Öncelikle altını açıp şöyle bir güzel fokurdamasını sağlıyoruz. Sonra kapağı kapalı bir şekilde kısık ateşte yaklaşık olarak bir yarım saat tutuyoruz. Sonra üzerine 2 su br kadar kaynar su ekleyip tekrar pişmeye bırakıyoruz. Daha sonra altını kapatıp ılınıncaya kadar kapağı kapalı bekliyoruz...
Afiyet olsun...


Evde Piknik :]


Merhabalar...
Bugün tatlı oğlumla pazara gittik... Artık büyüdü ve bana eşlik ediyor... Giderken alacaklarımızın listesini yaptık. Sonra pazara adım atar atmaz; "İşte domates anne hani alacaktın, erik işte alsana" diye gördüğü ilk tezgaha yaklaşmaya çalışıyor akıllı :) Daha pazarın tümünü gezip, fiyatları aklında tutup; sonradan teker teker alma mantığından bihaber yavrucuğum ne yapsın:) Neyse alacaklarımız alındı ve eve döndük. Yemek yemeği boşa harcanan bir vakit olarak gördüğünden kellü bende ona "hadi" dedim "gel seninle piknik yapalım" Tabi çok hoşuna gitti... Zaten gözlerinde ki ışıltıda bunu anlatıyor gördüğünüz üzere:) O ışıltı ki; insanın yorgunluğunu nasılda alıyor üzerinden...

Erikli Soğan Çorbası :]


Merhabalar...
Erik sevmeyeniniz var mıdır bilemem, ama ben erik sevilmez mi diye düşünenlerdenim:) İşte buda çorbası... Rutinden sıkılan ve farklı bir lezzet denemek isteyenlere şiddetle tavsiye ederim. Mayhoş bir tadı var ekşi erik kullanıldığı için. Ve bol soğan ve sarımsak içerdiğinden dolayıda antioksidan görevini başarıyla yerine getiriyor... Bence yapın ve tadın bu lezzeti...

Malzemeler:
2 orta boy soğan
6-7 diş sarımsak
2 domates
10 adet ekşi erik
1/2 çay bar. arpa şehriye
Tuz

Yapılışı: Soğanları piyazlık doğruyoruz. Sarımsakları da küçük küçük doğrayıp yağda iyice kavuruyoruz. Sonra erikleri ve rendelenmiş domatesleri ilave edip bir müddet daha kavuruyoruz. Sonra üzerine 1 lt kadar su ilave ediyoruz. Kaynayınca şehriye ve tuzu ilave ediyoruz. Şehriyeler yumuşadığında çorbamız olmuş demektir. (Şehriye yerine unda ilave edebiliriz.) Bu arada yerken erik çekirdeklerini çıkarmaya üşenecekseniz önceden çıkarın :))
Afiyet olsun...

Tavuk Haşlama :]


Merhabalar...
Bu yemek benim kurtarıcılarımdan biridir.  Aklıma pişirecek birşey gelmediğinde, çoğunlukla bunu yaparım. Hem çok kolay, hem lezzetli hemde besleyici...

Malzemeler:
1/2 kilo tavuk eti (Ben kanat kullandım)
3 orta boy patates
2 orta boy havuç
Taze kekik (kuruda olur)
1 büyük soğan
Tuz, karabiber, limon

Yapılışı: Öncelikle tavukları güzelce yıkıyoruz ve düdüklüde 1 lt kadar su ile haşlanmak üzere ocağa alıyoruz. Tavukların haşlanmasına yakın tencereye irice doğradığımız soğan, patates ve havucu ilave ediyoruz. Tabi tuzu da unutmuyoruz. Piştikten sonra arzu edildiği şekliyle servis ediyoruz. Ben karabiber ve limon tercih ediyoruz. Lezzetine lezzet katıyorlar:)
Afiyet olsun...

6 Mayıs 2013 Pazartesi

Göçebe Hayatlar...


Merhabalar...
Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde çok eskiden göçebelik denen bir yaşam biçimi varmış. Bu yaşamda devamlı farklı yerlerde uyuyan, ama aynı mavilikte ki gökyüzüne uyanan göçebeler varmış... Kap kacaklarını, yataklarını sırtlanır buldukları yerleri yuvaya çevirirlermiş. (Birbirlerinin yuvasını değil, birbirlerine yuva yaparlarmış...) Sevinçlerini, üzüntülerini, tutkularını, huzurlarını yaşayabilmek için oradan oraya göç ederlermiş... Sabit bir yuvaları yokmuş, nerede akşam orada sabah derlermiş... Sıcak soğuk, yağmur çamur onlar için farketmez; nasıl neden diye sormadan, rüzgarda uçan bir tüy kadar hafif giderlermiş oradan oraya... Hemde öyle otobüs, uçak falan değilmiş taşıtları; tabanları ve hayvanlarıymış yalnızca onlara eşlik eden...

4 Mayıs 2013 Cumartesi

Bugün :]

Merhabalar...
Bugün inanılmaz bir 5 saat geçirdim :) Cep telefonum olmadan 5 saat YAŞADIM. Çok enteresan bir deneyimdi gerçekten. Sabah sınavım vardı ve telefonu binaya sokmamız yasaktı. Emanet edeceğim biri olmayınca yanıma almadım. Ve saatten habersiz, zamanı hissederek vakit geçirmenin ne kadar güzel olduğunun farkına varma ayrıcalığını yaşadım.. Malum telefon herşeyimiz olmuş saat bile yok kolumda:P Her ne kadar çalışmadığım konulardan oluşan 80 adet soruyu zorla kafamı vermeye çalışarak çözmekle (malum evde ki gibi kafanı başka yerlere kaydıramıyorsun; çünkü 120 dk verilmiş) ve insanoğlunun İstanbul içerisinde oradan oraya nasıl eziyet çekerek ulaşmaya çalıştığını izlemekle geçirmiş olsamda yinede güzeldi... Müzik dinlemeden oradan oraya gitmeye katlanmış olsamda güzeldi... 09:30 da ki sınava 1 saat önceden gidipte okulun bahçesinde boş boş beklemiş olsamda güzeldi... Kuşların sabah cıvıltılarını dinlememişim ne zamandır, farkına vardım. Nasılda güzellermiş :)

 " İstanbul' u dinliyorum gözlerim kapalı... " derken
mod anında değişiyor; " oradan biri diyor ki aç gözünü lan" :)))
Bu şiirin bu şekilde katledilişine yıllar öncesinde hem kızmış hemde ister istemez gülmüştüm.. Ama doğru söylenmiş yalan değil...
Sanırım arada bir, saatsiz ve telefonsuz herhangi bir yerde olmak, O vakti istediğin şekilde yaşamak lazım... İster tek başına istersen sevdiklerinle, veyahutta seni sevenlerle...
Her neyse yarın sabahta sınavım var kaçtım ben :)
Sevgilerimle...

3 Mayıs 2013 Cuma

Hapır Küpür Kahvaltı :]


Merhabalar...
Malum insanoğlu her gün aynılıktan sıkılıyor. Çocuğunuzda kahvaltı faslından sıkıldıysa; ona yediklerini böyle farklı şekilde sunarak iştahını artırabilirsiniz. Bakın benim afacanıma 1 saat süren faslı 20 dk da bitirdi :)) 
Bir dilim kızarmış ekmeğe tereyağı sürdüm ve sekiz parçaya böldüm. Üzerlerine omlet, salam ve peynir koydum. Kürdanla da  işi bağladım:))) Geriye hapır küpür yenmeleri kaldı:))))





Çiğ Tanesi Gibi

Bazen ustaca atamazsın adımlarını Hislerinle ve telaşla hareket ettiğinde Sendelersin ister istemez Ve fark edilir bu kimilerinc...